“Diktatörü, yüceltecek bir yer olmaması için aile mezarlığını seçtik”
İspanya Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Carmen Calvo, Mart 2019’da, Diktatör Franco’nun mezarının taşınmasıyla ilgili kanun hükmündeki kararnamenin hükümet tarafından çıkarılmasından sonra halkın onu yücelterek putlaştırma tehlikesine dikkat çekmek üzere yaptığı açıklamada bu cümleyi kullanmıştı.
Peki kimdi bu General Franco ve mezarı neden değiştirilmeliydi?
Asker kökenli bir aileden gelen Franco, kendisi de hem ağabeyi hem de daha önceki büyükleri gibi bir asker olmak istiyordu. 1907’de henüz 14 yaşındayken girdiği Toledo Piyade Akademisi’ni üç yıl sonra bitirdi ve ardından gönüllü olarak 1912 yılında sömürgeci İspanyol birliklerine katılmak üzere Fas’a gitti. Çeşitli isyanları bastırmadaki rolü ve askerde elde ettiği başarılar nedeniyle 1934’te tümgeneralliğe yükseltildi. Tarihler bir yıl sonrasını yani 1935’i gösterdiğinde ise askeri disiplini yeniden sağlamak ve kurumları güçlendirmek için genelkurmay başkanlığına getirildi.
1931 yılında İspanya’da krallık yıkıldıktan sonra yerine yeni bir yönetim bir türlü oturtulamamıştı. 1936 yılına kadar ehl-i kura (kırsal kesimde yaşayanlar) bir türlü denetim altına alınamamıştı. 1936 yılında yeni yapılan seçimlerde cumhuriyetçi-sol kesimin oluşturduğu Halk Cephesi ezici bir çoğunlukla seçimi kazanarak iktidar olmuştu. Bu dönemde Kanarya Adaları’nda basit bir komutanlığa getirilen Franco, hızla yeni gelen bu iktidarı devirmek için hükümet karşıtı subaylarla irtibata geçti ve İspanyol İç Savaşı’na giden ayaklanmayı başlattı.
İspanya İç Savaşı’ndan sonra iktidarı ele geçirdi ancak 5 ay sonra II. Dünya Savaşı patlak verdi ve ülkede yeni sorunlar baş gösterdi. Bir yandan ülke sorunlarıyla uğraşırken diğer yandan 1947 yılında veraset yasasını mecliste kabul ettirdi ve İspanya’yı yeniden krallığa dönüştürdü. Aynı zamanda cumhuriyete geçmeden önceki son kralın 3. oğlu Juan Carlos’u ülkeye getirdi ve onun eğitimiyle bizzat ilgilenerek onu krallığa hazırladı. Kendisini İspanyol devletinin ebedi muhafızı (koruyucusu) ve kral naibi (vekili) ilan etti.
1936 yılından 1975 yılındaki ölümüne kadar ülkeyi tam bir diktatörlükle yönetti. 1947 yılından 1975 yılına kadar İspanya Krallığı’ndaki taht boş kaldı ancak 1969 yılında Franco, Juan Carlos’u veliaht ilan etmişti. Büyük toprak sahipleri, kilise ve en önemlisi de ordunun desteğiyle yönetimi boyunca bütün muhalifleri susturmuştu. Otoriter ve kralcı bir ideolojiyle hareket eden Franco ülkesine yaptığı hizmetlerden dolayı El Caudillo (Önder) lakabını almış ve 1975 yılında hayatını kaybetmişti.
Gelelim mezarının değiştirilmesi mevzuuna…
Bugün Madrid’e 50 kilometre mesafede ve 1940-1959 yılları arasında daha kendisi iktidardayken inşa edilmiş bir anıt mezarda yatmaktadır. Bu mezarlık kimliği belirsiz 34 bine yakın İspanyol’dan oluşmaktadır. İspanyol İç Savaşı’nda hayatını kaybetmiş iki çatışmalı kesimden insanlarla yatan Franco o dönem bu anıt mezarı yaptırırken mahkûmları çalıştırmıştı.
İşte tam bu noktada anıt mezarın kendisi zaten tartışmalı bir mekândı. İspanyol İç Savaşı’nda ölenleri onurlandırmak ve gömmek amacıyla hazırlanan bu mezarın yapımında çalıştırılan mahkûmların bir kısmı Franco’ya muhalif cumhuriyetçilerdendi. Adamlara kendi mezarlarını kazdırmak kavlinden yapılan bu anıt mezara ironik bir şekilde Franco da yıllar sonra gömülmüştü.
Yıl oldu 2018. İspanya’da iktidara gelen sosyalist hükümet, General Franco’nun bulunduğu anıtı “bölücü bir sembol” olarak addediyordu. Ayrıca kendisinin sebep olduğu bir iç savaşta hayatını kaybeden insanlarla birlikte yatıyor olmasını saygısızlık olarak gören sosyalist hükümet, halkın giderek onu putlaştırmaya varan davranışlarını da tedirgin edici buluyordu.
Mecliste yapılan görüşmelerden sonra bir kararname ile Franco’nun mezarının taşınmasına karar verilmişti. Ancak hükümet yetkilileri Franco’nun kalıntılarının taşınacağı yerin kimsenin bilmemesi gerektiğine inanmış hatta Franco’nun ailesine bile bildirilmemesini mecliste dile getirmişlerdi. Franco’nun ailesinin ve Franco Vakfı’nın ilgili mahkemelere başvurmasıyla taşınma işlemi şimdilik durduruldu.
Buraya kadar olanları niye anlattık?
Putlaştırma her çağda ve zamanda olduğu gibi milletleri vahdet dininden uzaklaştıran en büyük yanlışlardan biridir. Bir cemiyete veya şahsa karşı duyulan aşırı muhabbet, bağlılık ve asla eleştirilemez mevkiye getirmek onu putlaştırmaya götürmektedir. Farkında olmadan ilah mertebesine getirilen bu putlar inananları hakikatten uzaklaştırır. İnsanlar kendisi gibi insan olan başka birini “menşe-i mu’cizât” yani olağanüstü şeylerin kaynağı gibi görerek ona tapınmaya başlar.
Savaşlar, felaketler, ihtilaller, kitle katliamları gibi büyük hadiseler neticesinde gösterilen kahramanlıklar, eşhas (şahıslar) ve cemiyette minnet duygusunun vicdani bir borcu olarak “büyük insan” fikrini doğurur. Bu fikir giderek ferdi veya içtimaî tapınmalarına doğru tegayyür (dönüşmek) eder. Putlaştırmayı bir millet kendi içinden gelerek yapabileceği gibi bir liderin baskısı sonucu da yapabilir. Uzak geçmişten örnek verecek olursak Firavunlar, yakın tarihten örnek verecek olursak da Sapar Murat Türkmenbaşı bu tür kendini putlaştırılan insanlara örnektir.
Hiç şüphesiz Franco da giderek sevenleri tarafından putlaştırılan bir diktatördü. İspanya’daki sosyalist hükümet bu gerçeği gördü de mi bu önlemi alıyor yoksa Franco’ya olan düşmanlığından mı bilinmez. Ancak şu bir gerçek ki ekseriyetle, putlaştırılan bir şahıs vefatından sonra yerine geçenler tarafından bir sömürü aracı olarak kullanılmaktadır. Bazı idareciler putlaşan şahsın ismiyle kendi otoritesini cemiyete kabul ettirerek ictimai hayata dilediği gibi istikamet vermeye çalışmaktadır. Putlaştırdıkları şahsiyetlerin sorgulanamaz ve hata yaptığı kabul edilemez inancı ile hareket eden sapkın fikirli bazı kimseler hayatı olabildiğine güçleştirmekte sadece kendisinin değil başka kimselerin de dünya ve ahiret hayatını etkilemektedir.
Peygamberlerin bile “zelle” yani gayr-ı iradi diye hatalar yaptığını bildiğimiz ve hatasız hiçbir kulun olmadığına ve olamayacağına inandığımız bir dine mensub insanlar olarak bize düşen hayata ve hadisata Allah’ın nuruyla bakmaktır. Netice itibariyle paradan sanatçılara, bilimden akla, liderlerden ideolojilerin ve –izmlerin putlaştırılmasına kadar bütün putların yıkılması en büyük duamız ve gayretimizdir.
Hüdai ATEŞ
04/07/2019